Halk arasında gebelik öncesi tanı olarak da tanımlanan ancak esasında prenatal tanı adı verilen yani doğum öncesi tanı anlamına gelen tıbbi terim, anne karnındaki bebeğin doğumdan önce sahip olabileceği kusurların tespitinde büyük imkanlar tanımaktadır ve genellikle 24. haftaya kadar gerçekleştirilebilir durumdadır.
Her ne kadar her çift sağlıklı bir bebek dünyaya getirme hevesi içinde olsa da, maalesef bazen genetik bazen de dış etkenlerden dolayı anne karnındaki bebeğin ölümcül dahi olabilecek kusurlarla birlikte doğması mümkün olmaktadır. Gebelik öncesi tanı ise bu sorunların tespitine izin verdiğinden dolayı bebeğin alınması, doğurulması ve doğurulduktan sonra cerrahi operasyona alınması gibi konularda karar verme kabiliyetini arttırmaktadır.
Prenatal tanının nasıl uygulandığı hususunda biraz daha detaylı bilgilere geçiş yapalım.
İlk Üç Ayda Doğum Öncesi Tanı
İnvaziv yöntemler olarak adlandırılan yöntem sayesinde, ileride anne adayının plasentasını oluşturacak olan tabakalardan direkt olarak örnek parça alınmaktadır ve bu tabakalardaki dokular bir kültür ortamında yetiştirilmektedir. Eğer oluşan yapılarda kromozom bozuklukları tespit edilirse, anne baba adayları bebeğin alınması kararını verebiliyorlar.
Bazı durumlarda ise herhangi bir parça alımı olmadan, ultrason ve anne kanı tetkikleri ile bebeğin kromozom rahatsızlıklarına dair durumu incelenmektedir. Fakat bu iki tetkik genellikle bir ipucu elde etmeye yönelik olduğu için ilerdeki aylarda amniyon sıvısından örnek alınması gibi uygulamalar da gerekli olmaktadır. Böylelikle down sendromu gibi çocuğun hayat kalitesini düşürecek rahatsızlıkların tespiti mümkün olmaktadır.
İkinci Üç Ayda Doğum Öncesi Tanı
Amniyosentez ve Kordosentez yöntemleri ikinci üç ayda uygulanabilir hale geliyorlar. Amniyosentezde anne karnındaki sıvıdan bebekten dökülen hücre dokuları elde edilirken, kordosentezde fetusun göbek kordonundan kan örnekleri alınmaktadır. Bu örnekler üzerinde yapılan incelemeler ise genetik rahatsızlıklara karşı ciddi bilgiler elde edilmesine yardımcı olmaktadırlar.
Anne kanı ve ultrason ile yapılan invaziv olmayan teknikler ise, genellikle down sendromu ve nöral tüp açıklığı riskini bu dönemde %80 oranında ortaya çıkarabiliyorlar. Bu noktada, invaziv ve invaziv olmayan tanı yöntemlerinin birlikte kullanımının en yüksek doğruluk oranını sağlayacağı da kesinlikle unutulmamalı.
Prenatal Tanının Riskleri
Özellikle invaziv yöntemlerde direkt olarak karın içi müdahalelerin olması maalesef enfeksiyon riski ve düşük ihtimali doğurabilmektedir. Lakin en fazla %3 olarak tespit edilmiş bu düşük oranları, bebeğin sağlığına dair gerekli bilgilerin edinilmesini sağladıkları için gözardı edilebilir ihtimaller arasında bulunuyorlar. Fakat tabii ki bu işlemlerin yapılıp yapılmayacağına dair onay her zaman anne baba adaylarında bulunmaktadır ve bebeğini riske etmek istemeyenler işlemlere onay vermeyebilirler.
İnvaziv olmayan tetkik yöntemleri ise her ne kadar bebek için hiç bir risk barındırmasalar da, bu tetkiklerin invaziv yöntemlere göre daha az kesin bilgiler sunmaları, veri doğruluğu gereken durumlarda yetersiz kalmalarına neden olabiliyor.
Gebelik Öncesi Tanı Kimler İçin Gereklidir?
Gebelik öncesi tanının gelişigüzel bir şekilde uygulanmadığını ve bunun için belli risklerin mevcut olması gerektiği de belirtmek gerek.
Risk altında görülen gruplardan bir tanesi akraba evliliği yapan çiftler yahut bir şekilde ailesinde genetik hastalıklar bulunanlar. Bu çiftlerde kalıtsal hastalıklara rastlanma riski normalden daha yüksek olduğu için, doğum öncesinde yapılacak olan tetkikler, doğumun ardından sürprizlerle karşılaşma ihtimalini oldukça düşürecektir.
Bunun yanında daha önce arka arkaya gebelikte düşükler yaşamış olan kadınlar da kromozom rahatsızlıklarına karşı kontrol edilmeliler. Zira yapılan araştırmalar, embriyodaki kromozom bozukluklarının embriyonun rahme tutunma kabiliyetini direkt olarak etkilediğini ve bu bozukluklara sahip olan bebeklerin düşükle sonlandığını gösteriyor. Bu durum aslında vücudun kusurlu bebeğin doğumuna engel olma mekanizmalarından da bir tanesi.
Geçmiş senelerde genetik anomalilere sahip bebek doğurmuş olan çiftler de doğum öncesi tanıdan faydalanmalılar. Arka arkaya pek çok genetik kusura sahip bebek doğurmuş olan çiftlerin bu kontrollerden geçmemenin ceremesini çektikleri de unutulmamalı. Maalesef anne baba adayları karşılaşabilecekleri sorunlarla yüzleşmekten kaçındıkları için prenatal tanıdan kaçınabiliyorlar.
35 yaşını geçmiş anne adaylarının da bebeklerinin anomaliye sahip olma ihtimali bir hayli yüksek. Zira bu yaşlarda artık yumurtalıklarda kalan yumurtalar genellikle kusurlu ve kötü kaliteli yumurtalar oluyorlar ve bu yumurtalardaki genetik kodların bebeğe geçmesi, maalesef istenmeyen sonuçların doğmasına neden olabiliyor.
Hocam 1 senelik ewliyim doktora gittiğimde 4 cm çikolata kisti olduğunu öğrendim ve bende iki adet arası kanama oldu neden oldu acaba bebek istiyz ama olmuo teşekkürler….
Merhaba,\nYaşınızı, yumurtalık rezervinizi, rahim ve tüplerinizin durumunu, eşinizin sperm analizi sonucunu paylaşmamışsınız. Ancak bir yıllık düzenli cinsel birlikteliğe rağmen gebelik elde edememiş iseniz yardımcı üreme tedavilerinden destek almanız ve gebe kalamamanızın nedenlerinin araştırılması gerekmektedir.\nAra kanamalara neden olabilecek pekçok durum vardır. Servisit ve endometrit gibi genital yol enfeksiyonları, myomlar, rahim ağzındaki ve rahim içindeki polipler, rahim ağzında oluşan hücresel değişiklikler, servikal ektropionlar, hormonal bozukluklar( tiroid bezi fonksiyon bozuklukları, prolaktin yüksekliği), yumurtalık kistleri, hormon içeren ilaçlar bu tip kanamalara neden olabilmektedir. \nTüm kadınların %3-5’inde endometriozis varlığı saptanmaktadır. Çikolata kistleri (endometrioma) rahmin en iç tabakasının yani endometrium tabakasının yumurtalıklar üzerinde bulunması ve kistleşmesi sonucunda oluşur. İçerisi genellikle kahverengi koyu bir sıvı ile doludur bu yüzden çikolata kisti adı verilmiştir. Genellikle etraf dokulara, tüplere, barsaklara yapışık olarak izlenirler. Bu kistlere bağlı olarak kasık ağrısı, ilişki sırasında ağrı, infertilite, adet zamanı aşırı sancı burada da görülebilir. Diğer kistler gibi endometriomalar da nadiren rüptüre olabilir. Bu durumda içerisindeki sıvı karın boşluğuna yayılarak şiddetli karın ağrısı, bulantı, kusma, ateş v.b şikayetlere neden olabilir. Endometriomaların takibinde kistin boyutu, yerleşim yeri, neden olduğu şikayetler ve fertilite istemi göz önünde bulundurularak tedavi planlanmaktadır. Klinik izlem, medikal ve cerrahi tedavi seçenekleri bulunmaktadır. Ancak yapılan cerrahi işlemler yumurtalık rezervine zarar verebileceğinden cerrahi girişim öncesinde infertilite ile uğraşan bir kadın hastalıkları ve doğum uzmanından görüş almanızda fayda bulunmaktadır. Genellikle adet kanamalarının sıklığını ve süresini azaltan faktörler endometriozis riskini de azaltır. Örneğin doğum kontrol hapları kullanmak, gebelik, adet görememe durumları endometriozis riskini azaltan durumlardır. Endometriomalar genel olarak ilaç tedavisiyle geçmezler, sadece kontrol altında tutulabilirler. Tedavi olsanız bile ileride tekrarlama riski her kist gibi endometriomada da vardır. Endometriozisin kesin kalıcı bir tedavisi yoktur. Uygulanan tedavilerin başlıca amacı ağrıyı gidermektir.çocuk isteminizin de olması nedeniyle size önerim alanında deneyimli infertilite ile ilgilenen bir kadın hastalıkları ve doğum uzmanına başvurmanızdır.\nSaygılarımla, \nProf. Dr. M. Bülent Tıraş
Slm hocam size sorum olacak iki ay önce dış gebelik geçirdim laparoskopi yöntemiyle iki ay oldu pataleji temiz çıktı bu ay adetim varlı yok arası 4 gündür kasık ağrım var ufak kanama var Dr 2 uç ay düzene girer girmesse takibe aliriz dedi normallmi sizce yoksa bir Jinekolog muganesi olimmi
Merhaba,\nÖncelikle geçmiş olsun. Dış gebelik nedeniyle ameliyat geçirdiğinizi paylaşmışsınız. Adet düzensizliği yapabilen pek çok neden bulunmaktadır.(polikistik over sendromu, over kistleri, myomlar, polipler, kilodaki ani değişiklikler, stres, bazı ilaçlar, gebelik ve komplikasyonları, hormonal dengesizlikler (prolaktin hormon yüksekliği, guatr)). Pelvik ağrısı olan kadınlarda saptanan jinekolojik nedenler(Endometriozis, Adezyonlar(Karın içi yapışıklıklar), myomlar, Over (yumurtalık) kistleri, Adenomyozis, Pelvik konjesyon sendromu, Kronik PID); gastrointestinal nedenler (İrritabl barsak sendromu, Kronik appendisit, İnflamatuar barsak hastalıkları, Divertikülozis, Divertikülit, Herni(fıtık); ürolojik nedenler (Anormal mesane fonksiyonu (Detrusor instabilitesi), Üretral sendrom (Kronik üretrit), İnterstisyel sistit, idrar yolu enfeksiyonları); psikolojik nedenler (depresyon, somatizasyon bozuklukları, psikoseksüel bozukluk); kas-iskelet sistemi bozuklukları (fasit, skolyoz, diskopati, spondilolistezis,osteitispubis) şeklindedir. Ameliyat sonrasında kontrolünüze gitmediyseniz bir kadın hastalıkları ve doğum uzmanına başvurmanızı öneririm. Eğer gebelik isteminiz var ise yumurtalık rezervinizin, rahim ve tüplerinizin durumunun, eşinizin sperm analizi sonucunun değerlendirilmesi gerekmektedir. Geçirmiş olduğunuz cerrahiye bağlı olarak gebe kalma şansınızda bir azalma söz konusudur. Bu nedenle en kısa zamanda infertilite ile ilgilenen bir kadın hastalıkları ve doğum uzmanına başvurmanızı öneririm.\nSaygılarımla\nProf. Dr. M. Bülent Tıraş
Kolay gelsin iki aylık hamileyim aşırı bulantilarim var yardım alabilir miyim acaba
Merhaba,\nHer 100 hamile kadından 50 ile 70′inin az ya da çok bulantı ve kusma sorunu yaşadığı bilinmektedir. Hamileliğe bağlı bulantı ve kusmalar genelde gebeliğin 6. haftası civarında başlar ve 14-16. haftalar arasında şiddetli giderek hafifler ve kaybolur. Kanda gebeliğe bağlı olarak yükselen hCG, ve östrojen hormonlarının beyindeki bulantı merkezini uyararak bu tabloya neden olduğu düşünülmektedir. Öte yandan psikolojik ve fiziksel stress ve yorgunluk da bulantı ve kusmaları arttırabilmektedir. Hamile kadınların kokuya olan hassasiyetleri artmaktadır. Bu hassasiyet özellikle sigara, yemek ve parfüm kokularında daha belirgindir. Hamileliğinde aşırı bulantı ve kusma şikayeti olan anne adaylarına günde 3 yerine 6 öğün yemeleri önerilir. Ayrıca hafif ve kuru besinler tercih edilmelidir. Sıvı alımı çok önemlidir. Özellikle yemek yedikten bir saat sonra sıvı alınmalıdır. Hiperemezis gravidarum’den yakınan anne adayları stresten uzak durmalı, mümkün olduğunca dinlenmelidir. Hafif vakalar genellikle evlerine gönderilir, sakin, huzurlu ortamlarda, az ve sık aralıklarda yapılan katı, yağsız gıdalardan oluşmuş beslenme tavsiyelerinde bulunulur. Ancak şiddetli hiperemezis gravidarum vakalarında hastaneye yatış ve serum tedavisi gerekir. Hastanın yemekler sırasında su ya da başka sıvı almaması, bunları yemeklerden 1 saat sonra alması, öğün sayısını artırması, öğünlerde yediği miktarı azaltması gerekmektedir. Midenin boş kalmasına izin vermemelisiniz. Bulantı hissedildiği anda beyaz leblebi, tuzlu kraker, peksimet, kuru ekmek gibi besin maddelerinden yemek ve uyandıktan sonra yataktan kalkmadan önce kraker ve leblebi gibi kuru birşeyler yiyip bir süre yatakta dinlendikten sonra kalkmak, yemek aralarında yeterli sıvı almak, gün içinde zaman zaman mola vererek dinlenmek gibi basit önlemlerle bu şikayetiniz ile baş edebilirsiniz. Bilimsel kanıt olmasa da zencefil, nane gibi bazı bitkilerin de yakınmaları azalttığı ileri sürülmektedir. Bu konuda bir diyetisyenden de destek alabilirsiniz. Bulantı şikayetinize yönelik olarak kullanabileceğiniz pek çok ilaç bulunmaktadır. Hekiminizden bu konuda danışmanlık almanızı öneririm. Tüm bunlara rağmen şikayetlerinizde hafifleme olmaz ise hekiminiz tarafından yatırılarak hastanede bazı sıvı tedavileri ve bulantı ilaçlarının damardan verilmesi planlanabilir.\nSaygılarımla, \nProf. Dr. M. Bülent Tıraş
mrb 10 haftalik hamileyim bisey soracaktım d vitaminim ve demir oranim baya düşük bi doktor demir eksikliği için ve d vitamini için damla yazdı diğeri kullanma dedi deponu istesek de dolduramayiz dedi napacagimi şaşırdım zahmet olmazsa siz yardımcı olur musunuzz
Merhaba,\nÖncelikle gebeliğinizi tebrik ederim. Bahsetmiş olduğunuz ilaçların gebelikte kullanılmasında bir sakınca bulunmamaktadır. Ancak kısa dönemde hemen etkisi görülmeyecektir. Bu ilaçları kullanmanızın size bir zararı olmamakla birlikte eksikliğinin saptanmış olması nedeniyle faydası olacaktır. Anemi derinliğine göre hem annede hem de bebekte pek çok bulgu verebilmektedir. Gebede baş dönmesi, yorgunluk, bayılma, uyku bozukluğu, iştahsızlık, sindirim sistemi bozuklukları, tırnakların incelmesi, saç dökülmesi, bağışıklık sisteminde zayıflama, dikkat eksikliği, istirahat halinde bile olabilen nefes darlığı, çarpıntı ve kalp yetmezliğine neden olabilmektedir. Erken doğum eylemi, düşük doğum ağırlıklı bebek riskinde artış ve anne karnında gelişme geriliği gebelikte karşılaşılan sorunlardır. Doğum sonrasında ise bebeklerde anemiye bağlı olarak motor gelişim ve koordinasyonda bozulma, büyüme gelişme geriliği, dil ve okul gelişiminde bozukluklar saptanabilmektedir. Uygun gida takviyeleri, ilaçlar ve beslenme alışkanlıklarınızda yapılacak bazı ayarlamalar ile gebelikte anemi düzeltilebilecek bir durumdur. Ağızdan alınan ilaçlara yeterli yanıt alınamaması halinde ise iğne formlarında demir replasmanı yapılabilmekte ve çok gerekli durumlarda da kan ürünleri verilebilmektedir. D vitamini hem sizin hemde bebeğinizin kemik ve dişlerinin gelişimi için gerekli bir vitamindir. D vitamini eksikliğine bağlı olarak osteoporoz, kas güçsüzlüğü, preeklampsi, gestasyonel diabet, bebekte büyüme gelişme geriliği, iskelet bozuklukları, prematür doğum, konjenital katarakt, neonatal hipokalsemi, rikets görülebilmektedir. D vitamini eksikliğinize yönelik olarak da tablet, damla ve ampul formunda ilaçlar bulunmaktadır. Bu konuda bir endokrinoloji doktoruna başvurabilirsiniz.\nSaygılarımla,\nProf. Dr. M. Bülent Tıraş
Merhaba kolay gelsin 6gün önce karından vuruldugum iğnelerle aşılama yapıldı simdi kasıgımda şiddetli ağrılar var ve idrarımı yaparken sancı oluyor oturup kalkarken bile agrı oluyor cok sayıda folikül kist oluşmuş dr buscopan ve arveles verdi yolladı ultrason la bile bakmadı bide aşılamadan beri progestoron kullanıyorum 14gün kullan dedi buscopanın da arvelesin prospektüsünde hamile olma riskiniz varsa kesinlikle kullanmayınz yazıyor kafam cok karışık..
1 AYLIKKEN DUSUK YPTIM 1 AY SNRA ADET GORDUM GCTIKTEN SONRA 15 GUN SONRA YINE ADET OLDUM SORUN NEDR ACABA COK KORKUYORUM
Hamile biri tarlusal kullanırsa adet olur mu hamile olduğu için ilaç işe yaramaz adet olmaz mı
iyi günler hocam\r\nEşimde 5-6 önce rahim içi yapışıklık oldugunu söylemişlerdi. Eşim 2 ay önce hamile kaldı ve dün düşük yaptı. Bu düşüğün rahim içi yapışıklıktan kaynaklı olama ihtimali nedir ? Vede düşükten sonra nekadar süre beklemeliyiz ? Çocuk denemeden önce ameliyat olması gerekir mi. Şimdiden teşekkürler
Merhaba Emre bey,\n\nAsistanım Neslihan hanım size dönüş yapacak\n\nsevgiler.