Kadınların adet görmeleri ve özellikle de adet dönemlerinin düzenli olması üreme yetisinin devam ettiğinin bir göstergesi olarak çok önemlidir. Kız çocuklar, ergenlik çağına girdikleri dönemden itibaren doğumla birlikte getirdikleri yumurtalardan her ay bir tane yumurtlar.
Ergenlikten menopoz dönemine kadar geçen süre içinde normal şartlar altında her ay bir tane yumurtanın kesesinden (folikül) çıkıp olası bir korumasız cinsel ilişkide spermle buluşup döllenme ve gebelik oluşması beklenir. Ancak kadınlar her ay sadece yumurtlama işleminin gerçekleştiği birkaç gün içinde korumasız cinsel ilişki yaşarsa ve spermle yumurta bir araya gelebilirse gebelik oluşur.
Aksi halde yumurtlama dönemi olarak adlandırılan yumurtlamanın gerçekleştiği günden 1 – 2 gün öncesi ve sonrasındaki süreçte korumasız cinsel ilişki olmazsa ya da herhangi bir sebeple yumurta ve sperm buluşamazsa gebelik gerçekleşmez.
Kadınların rahmi de her ay kendini yumurtlama döneminde gerçekleşecek olası bir döllenme ve embriyo tutunması için hazırlamaktadır. Bu amaçla yumurtlama dönemi yaklaştığında rahim içi tabakası kalınlaşır, kanlanır ve olası bir döllenme ile oluşacak embriyoyu tutacak, onu besleyecek dokuya ulaşır.
Eğer o ay döllenme olmazsa da kalınlaşan ve gebeliğe hazırlanan rahim içi duvarının kendini önceki bu haline getirmesi gerekir. Bu amaçla rahim içi duvarının kalınlaşana tabakası pul pul dökülür, kanamalar yoluyla vücuttan atılır ki, bir sonraki ay olası bir gebelik için yeniden hazırlanma sürecine girsin.
Bu bağlamda kadının adet kanaması yaşaması hem üreme yetisinin, yani yumurtladığının hem de o ay gebe kalmadığını göstergesi olması bakımından çok önemlidir. Ancak kızlar ilk kez adet görmeye başladıkları dönemden, adetlerin kesildiği menopoz dönemine kadarki her ay gerçekleşen bu adet dönemlerinde birtakım ruhsal ve fiziksel yakınmalar yaşar.
Adet dönemi şikayetleri
Adet dönemleri şikayetleri ya da belirtileri kesinlikle her kadında kendine özel nitelikler gösterir, birbirine benzemez. Ancak genel olarak kadınlar adet dönemleri başlamadan birkaç gün önce ve adet dönemi süresince;
- Göğüslerde aşırı hassasiyet ve dolgunluk hissi,
- Sinir ve gerginlik hali,
- Yüz, göğüs ve boyun bölgesinde sivilcelenmeler,
- Karında şişkinlik ve ağrı,
- Bacak, sırt ve belde kasılmalar, ağrılar,
- Ruh halinde ani değişiklikler, iniş çıkışlar,
- Uykusuzluk,
- Baş dönmesi,
- Halsizlik, yorgunluk,
- Sosyal ortamlardan uzaklaşma,
- Konsantrasyon sorunu olarak sıralanabilir.
Adet dönemlerinde yukarıda sıralanan şikayetlerden biri ya da birkaçı değişen şiddette görülebilir. Bazı kadınların adet dönemleri sorunsuz ve rahat geçerken, bazılarının iş ve sosyal yaşamını, hayat kalitesini olumsuz etkileyecek düzeyde sorunlar yaşanabiliyor. Özellikle de adet dönemlerini ağır ve zor geçiren bazı kadınlarda Premenstrüel Disforik Bozukluk (PDB) adı verilen hem fiziksel hem de yakınmaların yoğun olduğu tablo çok ciddi olabiliyor.
Premenstrüel Disforik Bozukluk (PDB) nedir?
Yukarıda anlatıldığı gibi adet dönemi her kadında kendini farklı şekilde göstermekte, bazıları için kolay olurken, bazılarının yaşamını fazlasıyla olumsuz etkileyebilmektedir. Bu bağlamda Premenstrüel Disforik Bozukluk (PDB) da üreme çağındaki kadınların büyük bir kısmında adet kanamasının başlama zamanı yaklaşırken görülen, fiziksel yakınmalar kadar ruhsal belirtilerin de eşlik ettiği ciddi bir tablodur. Aslında adet gören kadınların yaklaşık yarısında hafif düzeyde Premenstrüel Disforik Bozukluk (PDB) belirtileri görülebiliyor. Ama bunun kişinin yaşam kalitesini düşürecek düzeyde şikayetler yaratması kadınların sadece % 3- 8’inde görülüyor. Bu tür vakalarda da hem psikolojik destek hem de tıbbi tedavi almak sürecin daha kolay atlatılabilmesi için doğru olmaktadır.
Premenstrüel Disforik Bozukluk (PDB) belirtileri nelerdir?
Premenstrüel Disforik Bozukluk (PDB) sorunu olan kadınlarda hemen her adet döngüsünde birbirine benzer sorunlar yaşanır. Bunlar;
- Aşırı sinirlilik,
- Gergin ruh hali,
- Duygusal dalgalanmalar,
- Ani ve sebepsiz öfke,
- Anksiyete (aşırı kaygı),
- Huzursuz ruh hali,
- Hiçbir aktiviteden keyif alamama,
- Göğüslerde aşırı hassasiyet,
- Karın bölgesinde şişkinlik,
- Kısa sürede fazla kilo artışı,
- Dinlenmesine rağmen yorgunluk hali,
- Uykuya dalmadan zorluk, uyku düzensizliği,
- Karın, sırt, bel ve bacaklarda ağrı, kasılmalar şeklinde sıralanabilir.
Yukarıdaki şikayetlerin pek çoğu bu bozukluğa sahip olmayan kadınların adet döneminde e yaşanabilmekle birlikte, Premenstrüel Disforik Bozukluk (PDB) sorununda tablo çok daha ciddi ve şiddetli seyreder.
Premenstürel disforik bozukluk neden olur?
Adet dönemleri her kadında farklı etkilerle yaşanırken bunların neden farklı olduğu, belirtilerin şiddetinin neden herkeste değişik olduğu tam olarak bilinememektedir. Ancak nasıl ki, adet döngüsü hormonlar kaynaklı ise yaşanan şikayet ve belirtilerin de hormonların salgılanma yoğunluğu ve dengesi ya da dengesizliği ile ilgili olduğu düşünülmektedir.
Kadının üreme hormonlarının salgılanma seviyesindeki değişimler bu süreçteki şikayetlerin de ortaya çıkış şekli ve şiddetini etkilemektedir. Zira kadınlarda yumurtlamanın olmadığı döngülerde ya da yumurtlamayı baskılayan ilaçlar kullanıldığı dönemlerde bu tür şikayetler, bulgular yaşanmamaktadır. Yani bu bağlamda yumurtlamayı sağlayan hormonlar bu şikayetlerin sebebi olarak gösterilebilir.
Bu konuda yapılan bazı çalışmalar ise, üreme hormonlarının kadının sinir ileti sistemleri üzerinde etki göstermesinde kaynaklandığını iddia etmekteler. Ancak bu tür bir sonuca varabilmek için daha fazla bilimsel çalışmaya ihtiyaç duyulmaktadır.
Premenstürel Disforik Bozukluk (PDB) nasıl tedavi edilir?
Premenstrüel Disforik Bozukluk (PDB) ortaya çıkışında yumurtlamayı sağlayan hormonların etkili olduğu görüşü bağlamında tedavisi için de bu hormonların salgılanma düzeyini düşürecek tedaviler söz konusu olabilir. Aslında etkinliği tam olarak kanıtlanmamış olsa da Premenstrüel Disforik Bozukluk (PDB) tedavisine yönelik ilk girişimler bu süreçteki beslenme programının düzenlenmesi ve fiziksel aktivitenin de arttırılmasının önemli olacağını göstermektedir.
- Şekerli, baharatlı besinler, kafein ve alkol sınırlandırılmalı!
Adet dönemi yaklaştığında; şeker, kafein ve alkol tüketiminin fazla olması semptomları artırdığı için, şikayetleri hafifletmek adına bunların sınırlandırılması önerilir. Yani aslında tedaviden çok önleyici bir yaklaşımla şikayetleri azaltmak amaçlanır.
- Fiziksel aktiviteler artırılmalı!
Adet döneminde hareketsizliğin şikayetlerin şiddetini artırdığı görüldüğünden adet döneminin başlamasına birkaç gün kaladan itibaren her gün 30 dakika yürüyüş gibi düzenli bir egzersiz rutini oluşturmak da sorunları hafifletebilecektir. Bununla birlikte yürüyüşün her zaman ruhsal açıdan olumlu etkisi olduğu, yaşam enerjisini artırdığı gerçeği dolayısıyla yürüyüş yaparak Premenstrüel Disforik Bozukluk (PDB) şikayetlerinden en azından ruhsal olanların azaltılabilmesi mümkün olmaktadır.
- Antidepresanlarla süreç kolaylaştırılabilir!
Şikayetlerin daha hafif seyrettiği vakalarda sağlıklı beslenme ve hareket miktarını artırma gibi önlemler alarak sorunu çözmek mümkün olabilmektedir. Ancak şiddetli ve yaşam kalitesini düşüren belirtileri olan kadınlarda vücuttaki serotonin mekanizması üzerinden etki eden antidepresan ilaçlar reçete edilmektedir. Antidepresan ilaçlar sayesinde kadının özellikle davranışsal şikayetlerinin azalması söz konusu olabilir. Psikolojiyi daha sakin hale getirerek yaşamı kolaylaştırmak amaçlanır.
- İlaç tedavisi ile süreç kontrol altına alınabilir!
Yumurtlama ve adet dönemi içinde yaşanan her şey hormonların salgılanması ile ilgili olduğundan şiddetli seyreden ve önlemlerle çözülemeyen şikayetlerin tedavisi için de hormonal tedaviler doğru olur. Bununla birlikte diüretik ilaçlar, parlak ışık terapisi, kalsiyum ve vitamin B6 takviyesi gibi seçenekler de Premenstrüel Disforik Bozukluk (PDB) tedavisinde uygulanan diğer seçenekler arasında yer alır. Bu süreçte tıbbi tedaviye ve ilaç kullanımına dair her şey doktor kontrolünde olmalıdır.