
Hamilelik dönemine dair en net bilinen verilerden birisi stresin bu süreci olumsuz etkilediği yönündedir. Aslında stres, her yaştan, her cinsiyetten herkesin yaşamını olumsuz etkiliyor. Ancak hamilelik gibi özel bir dönem içindeyken stresin bu olumsuz etkileri daha fazla kendini gösteriyor olabilir. Zira hamilelikte hem anne adayının hem de bebeğin sağlığı çok büyük önem taşıyor.
Gebelikte stresin bebeğin zihinsel ve fiziksel gelişimini olumsuz etkilediğine dair zaten pek çok bilimsel veri bulunmaktadır. Son dönemlerde yapılan birkaç çalışma da bunu desteklemekle birlikte, stresin bebeğin cinsiyetinin erkek mi, yoksa kız mı olduğunu da etkileyebileceğini gösteriyor.
Gebelikte stres ve bebeğin cinsiyeti

16 Ekim 2019 HealthDay News’de yayınlanan bir çalışmaya göre; hamilelik sırasında fiziksel ve zihinsel stres bebeğin cinsiyetini etkileyebilir ve fiziksel stres aynı zamanda erken doğum riskini de artırabilir.
Columbia Üniversitesi Vagelos Doktorlar ve Cerrahlar Fakültesi’nde tıbbi psikoloji profesörü ve yönetici olan Catherine Monk, “Rahim, bir çocuğun büyüdüğü kadar önemli, etkili bir ilk evdir,” diyor.
Araştırmacılar 18 – 45 yaşları arasında 187 sağlıklı gebe kadını değerlendirdi. Bunların yaklaşık % 17’si yüksek düzeyde depresyon, anksiyete ve zihinsel olarak stres altında olan kadınlardı. % 16’sı fiziksel olarak stres altındaydı, bunların günlük kan basıncı ve kalori alımı çalışmadaki diğer kadınlardan daha yüksekti.
Gebelikte zihinsel stres demek, erkek bebek olasılığının daha düşük olması demektir!

Çalışmada, fiziksel veya psikolojik stres altında olan kadınların kız çocuğu olma olasılığının daha yüksek olduğu görüldü. Tipik olarak normalde dünyada her 100 kadın için yaklaşık 105 erkek doğar, yani erkek doğma ihtimali kız doğma ihtimaline göre daha yüksektir. Ancak bu çalışmada erkek -kadın oranları, fiziksel stresli kadınlar arasında 9’da 4 ve hamilelik sırasında zihinsel stres altında olanlar arasında ise 3’te 2 idi. Buradan anlaşılıyor ki, anne adayı yoğun bir fiziksel stres altındaysa kız doğurma ihtimali % 50’den daha az, zihinsel stres altında ise 3’te 2’dir.
New York’ta Kadın Ruh Sağlığı direktörü çalışma lideri Catherine Monk’a göre New York’taki 11 Eylül terörist saldırıları gibi sosyal ayaklanmalardan sonra bu patern çok daha net olarak görülmüştür. Bu tür yıkıcı ve stres yaratan olaylardan sonra erkek bebek doğumlarının sayısı göreceli sayısı azalmıştır.
Bu tür çalışmalara katılan ve stresli olduğunda kız bebek doğurma olasılığının daha yüksek olduğu görülen bu kadınlardaki stres muhtemelen kısa süreli bir olay değil, uzun süredir devam etmektedir. Yani yaşam içinde ortaya çıkan basit stres sebepleri değil de, daha çok uzun süredir devam eden, yaşamı çok ciddi şekilde etkileyen stresin gebelikte bebeğin cinsiyetini etkileyebildiği düşünülmektedir. Bu çalışmalar erkeklerin olumsuz doğum öncesi ortamlara karşı daha savunmasız olduğunu göstermiştir.
Bu da yüksek düzeyde stres altında olan kadınların önceki erkek hamileliklerinin kaybı nedeniyle bir erkek doğurma olasılığının daha düşük olduğunu göstermektedir. Hatta stresli kadınların çoğu zaman hamile olduklarını bile bilmeden, erkek bebeklerini düşürebildikleri de düşünülmektedir.
Gebelikte stres ve gebelik sorunları

- Çalışmalara göre fiziksel stres altındaki kadınların da erken doğum yapma olasılığı daha fazladır.
- Fiziksel stres altındaki anne adaylarının rahmindeki fetüslerin merkezi sinir sisteminin daha yavaş gelişim göstermiş olması da çok olasıdır.
- Zihinsel stres altındaki annelerin bulgulara göre daha fazla doğum komplikasyonları yaşadıkları görülmüştür.
- Yapılan hayvan çalışmaları, gebelikte yüksek stres düzeylerine maruz kalmanın, rahimdeki kortizol gibi stres hormonlarını artırabileceğini ve bunun da fetüsü olumsuz etkileyebileceğini göstermektedir.
- Gebelikte yaşanan yoğun stres, annenin bağışıklık sistemini de etkileyerek fetüste nörolojik ve davranışsal gelişmeyi etkileyen değişikliklere yol açabilir.
- Fiziksel olarak stresli annelerin, yüksek tansiyon sorunu yaşama ve daha yüksek kalori alma ihtiyacı hissetme ve bunlardan kaynaklı olarak da erken doğum yapma riskini daha yüksek olması söz konusudur.
- Psikolojik olarak stres altındaki annelerin, fiziksel olarak stresli annelerden daha yüksek oranda doğum komplikasyonları yaşama riski bulunmaktadır.
Bu konuda yapılan çok sayıda çalışmadan da anlaşılacağı gibi, annenin ruh sağlığı, sadece anne için değil, gelecekteki çocuğu için de önemlidir.
Gebelikte sosyal destek, stresi azaltmak için çok önemlidir!

Hamilelik, bir kadının çoğunlukla tek başına başa çıkmakta zorlandığı fiziksel ve psikolojik zorlukları beraberinde getirebiliyor. Fiziksel değişim ve bazı sorunlarla kendi kendine ve de uzman yardımıyla başa çıkabilen anne adaylarının, psikolojik değişim ve ihtiyaçlarla başa çıkması zor olabilmektedir. İşte bu durumda anne adayının eşinden, aile üyelerinden, arkadaşlarından ve sosyal çevresinden destek ve yardım alabilmesi çok önemli hale geliyor. Zira gebelikte bir kadın ne kadar mutlu, huzurlu, rahat olursa, sorunlarla ve zorluklarla başa çıkabilmek, stresi yönetebilmek de o kadar kolay olacaktır.
Araştırmacılar, bir anne adayının eşinden, arkadaşlarından ve ailelerinden aldığı sosyal destek miktarının gebelik komplikasyonları ve hatta bebeğin cinsiyeti üzerinde etkili olduğunu buldular. Örneğin; bir anne adayı ne kadar çok sosyal destek alırsa, erkek bebek sahibi olma olasılığı da o kadar artabiliyor. Yukarıda bahsi geçen çalışmada da, fiziksel ve zihinsel olarak yüksek stres altında olan kadınların daha çok kız bebek dünyaya getirdikleri tespit edilirken, bu kadınlardan daha az stres yaşayanların, aile ve yakın çevresinden daha fazla yardım ve destek alanlar oldukları görülmüştür.
Aslında çok net olmamakla birlikte; gebelikte ne kadar çok sosyal destek, o kadar az stres ve ne kadar az stres ve o kadar çok erkek bebek doğurma şansı şeklinde bir yorum yapılabiliyor.
Araştırmada; gebe olan kadınların aldıkları sosyal destek istatistiksel olarak eşitlendiğinde, erken doğum üzerindeki stres etkilerinin ortadan kalktığı görülmüştür. Bu bağlamda ne kadar çok sosyal destek, o kadar az erken doğrum riski de denilebilir.
Uzmanlara göre, depresyon ve anksiyete taraması yavaş yavaş doğum öncesi uygulamaların rutin bir parçası haline gelmelidir. Henüz bu konuda yapılan çalışmalar küçük çaplı olsa da, araştırmalardan alınan sonuçlar sosyal desteğin artırılmasının potansiyel olarak daha sağlıklı gebelik ve bebek anlamına geldiği anlaşılıyor.
Araştırmacılara göre, hamile kadınların yaklaşık % 30’u iş yükünden kaynaklanan veya depresyon ve anksiyete ile ilişkili psiko -sosyal stres bildirmektedir. Bu stres henüz rahimde büyümeye çalışan bebekler arasında daha yüksek ölüm oranları ve dikkat eksikliği, hiperaktivite bozukluğu ve anksiyete gibi fiziksel ve zihinsel bozukluklarla bağlantılı olan erken doğum riski ile de ilişkili olabilmektedir.
Yukarıda sıralanmakta olan tüm veriler analiz edildikten sonra; gebelik sürecinde fiziksel veya psikolojik olarak stresli olan annelerin erkek çocuk sahibi olma olasılığının düşük olduğunu söylenebilir. Bununla uzmanların çok uzun yıllardır altını çizmekte olduğu gebelik ve stres ilişkili hususlar yine bu çalışmalarda bir kez daha gözlenmiştir. Yani gebelikte yaşanan yüksek düzeydeki stresin; gebelikte düşük, erken doğum, bebekte fiziksel ve zihinsel gelişim gerilikleri gibi pek çok sorunu tetiklediği de yeniden görülmüş bulunuyor. Aynı zamanda gebelikte aile ve yakın çevresinden sosyal destek alan kadınların stres yaşama riskinin ve dolayısıyla da stres kaynaklı sorunları yaşama riskinin düşük olduğu önemli bir bulgudur.