HIV, bağışıklık sistemine zarar veren bir virüstür. Bağışıklık sistemi, vücudun enfeksiyonlar ile savaşmasına yardımcı olur. HIV tedavi edilmediğinde CD4 hücrelerini enfekte eder ve öldürür. Bu hücreler, T hücreleri dediğimiz bağışıklık sistemi hücreleridir. Zaman geçtikçe HIV, daha fazla CD4 hücresi öldürmeye başlar ve vücudun çeşitli enfeksiyonlara ve kanserlere yakalanma olasılığını arttırır.
HIV, aşağıdakiler dahil olmak üzere vücut sıvıları yoluyla bulaşır:
- Kan
- Meni
- Vajinal ve rektal sıvılar
- Anne sütü
Virüs, hava ya da su yoluyla veya gündelik temaslar ile yayılmamaktadır.
HIV, kesin olarak tedavisi bulunmayan ve ömür boyu süren bir durumdur. Ancak antiretoviral terapi de dahil olmak üzere tıbbi bakım ile HIV’i kontrol altına almak ve uzun yıllar boyunca virüs ile yaşamaya devam etmek mümkündür.
HIV taşıyan bir kişi tedavi edilmediğinde AIDS ortaya çıkar. Bu noktada kişinin bağışıklık sistemi hastalıklar ve enfeksiyonlar ile savaşmak için çok zayıftır. AIDS, tedavi edilmediğinde öngörülen yaşam süresi üç yıldır. Antiretroviral terapi ile HIV başarılı bir şekilde kontrol altına alınabilmekte ve yaşam süresi HIV taşımayan bir insanınkine yakın olabilmektedir.
AIDS nedir?
AIDS, HIV taşıyan insanlarda görülebilen bir hastalıktır ve HIV’in en ileri aşamasıdır. Ancak HIV taşıyan her insanın AIDS olma zorunluluğu yoktur.
HIV, CD4 hücrelerini öldürür. Sağlıklı bir yetişkinde kübik milimetre başına 500 – 1500 sayıda CD4 hücresi düşmektedir. HIV taşıyan insanlarda ise CD4 seviyesi kübik milimetre başına 200’ün altına düşerse AIDS tanısı konulur.
HIV taşıyan bir kişide fırsatçı enfeksiyon ya da kanser gelişirse bu durumda da AIDS tanısı konulabilir. Zatürre gibi bir fırsatçı enfeksiyon, HIV gibi durumları avantaj olarak kullanarak ortaya çıkabilmektedir.
AIDS gelişirse bu durum bağışıklık sisteminin ciddi şekilde tehlike altına girdiği anlamına gelir. AIDS durumunda bağışıklık sistemi artık pek çok hastalık ve enfeksiyon ile savaşamayacak bir noktaya gelmiştir. Sonuç olarak kişi, aşağıdakiler de dahil olmak üzere pek çok hastalığa karşı hassas bir hale gelir:
- Zatürre
- Tüberküloz
- Oral pamukçuk (ağızda ya da boğazda görülebile bir mantar enfeksiyonu)
- Sitomegalovirüs (CMV) (bir tür uçuk virüsü)
- Kriptokok menenjiti (beyinde görülen mantar enfeksiyonu)
- Toksoplazmozis (parazitin neden olduğu bir beyin enfeksiyonu)
- Kriptosporidiozis (bağırsak parazitinin neden olduğu bir enfeksiyon)
- Kanser (kaposi sarkomu ve lenfoma gibi)
AIDS’e bağlı olarak kısalan yaşam beklentisi doğrudan AIDS’in sonucu olarak ortaya çıkmamaktadır. Bunun yerine AIDS’in zayıflattığı bağışıklık sisteminin sonucu olarak ortaya çıkan hastalıklar ve komplikasyonlar nedeniyle gerçekleşmektedir.
HIV ve AIDS İlişkisi
AIDS’in gelişmesi için kişinin HIV kapmış olması gerekmektedir. Ancak HIV taşımak, kişide mutlaka AIDS gelişeceği anlamına gelmemektedir.
HIV vakalarında şu süreçler görülmektedir:
Aşama 1: Akut aşama, virüs bulaştıktan sonraki birkaç haftalık süreç
Aşama 2: Kronik aşama
Aşama 3: AIDS
HIV’in tedavisi bulunmamakla birlikte virüs kontrol altına alınabilmektedir. HIV sahibi olan insanlar genelde antiretroviral terapi ile normal yaşam döngüsüne sahip olabilmektedirler. Aynı durum, AIDS için de geçerlidir. Tedavilerle CD4 hücrelerinin sayısı arttırılabilmekte ve fırsatçı enfeksiyonların önüne geçilebilmektedir.
HIV Belirtileri
HIV ve AIDS’in belirtileri, kişinin bulunduğu aşamaya göre değişkenlik gösterebilmektedir.
Akut HIV
HIV ile enfekte olmuş insanlarda virüs vücuda girdikten sonra 2-4 hafta içerisinde grip benzeri semptomlar ortaya çıkabilmektedir. Bu hastalık, akut HIV enfeksiyonu olarak geçmektedir. Bu aşamada görülen belirtiler şunlar olabilmektedir:
- Ateş
- Baş ağrısı
- Kas ve eklem ağrıları
- Döküntü
- Boğaz ağrısı ve acısı
- Genelde boğazda şişmiş lenf bezleri
- İshal
- Kilo kaybı
- Öksürük
- Gece terlemeleri
Bu belirtiler hafif olarak görülebileceği gibi kişi, belirtileri fark etmeyebilir. Ancak kan akışına karışan virüs miktarı bu zamanda yüksek olabilir. Sonuç olarak ise enfeksiyon ilk aşamada daha hızlı yayılabilir.
Kronik HIV
HIV’in kronik aşamasında HIV hala vücutta ve beyaz kan hücrelerinde bulunmaktadır. Pek çok insanda bu aşamada genelde belirti ya da enfeksiyon görülmez.
Kronik HIV aşaması, antiretroviral terapi görmüyorsanız yıllarca sürebilir. Bazı insanlar ise bu dönemde kısa zaman içerisinde ciddi hastalıklar geliştirebilmektedir.
AIDS
AIDS oluştuğu zaman bağışıklık sisteminiz ciddi şekilde zarar görmüş demektir. Bu dönemde vücut fırsatçı enfeksiyon ya da kanserlere karşı daha zayıf hale gelmektedir. Bu enfeksiyon ve kanserler genelde sağlıklı bir bağışıklık sistemine sahip olan bireylerde hastalığa neden olmamaktadır.
AIDS aşamasında ortaya çıkan enfeksiyonlar sonucu görülen belirtiler şu şekilde olabilmektedir:
- Terleme
- Üşüme
- Tekrarlayan ateş
- Kronik ishal
- Şişmiş lenf bezleri
- Dilde ya da ağızda geçmeyen beyaz lekeler ya da sıra dışı lezyonlar
- Sürekli ve açıklanamayan yorgunluk
- Zayıflık
- Kilo kaybı
- Ciltte döküntüler ya da yumrular
Kadınlarda HIV belirtileri farklılık gösterir mi?
Kadın ve erkeklerde görülen HIV belirtileri genellikle benzerdir. HIV için cinsel yolla bulaşan hastalıklara sahip olan kadın ve erkekler daha yüksek risk altındadırlar. Ancak kadınlar erkeklere oranla cinsel organlarında meydana gelen küçük lekeleri ya da değişiklikleri fark etmekte zorlanabilirler.
HIV ile enfekte olmuş kadınlarda şu riskler artmaktadır:
- Tekrarlayan vajinal mantar
- Bakteriyel vajinoz gibi diğer enfeksiyonlar
- Pelvik inflamatuar hastalık
- Adet döngüsünde değişiklikler
- Vajinal siğil ve sonrasında rahim ağzı kanserine yol açabilecek olan HPV
Kadınlar için bir diğer risk ise gebelikte HIV’in bebeğe geçmesi olasılığıdır. Ancak antiretroviral tedavinin gebelik boyunca güveni olduğu düşünülmektedir. Bu tedaviyi gören kadınlar bebeklerine HIV geçirme konusunda düşük bir riske sahiptirler.
HIV sahibi olan kadınlarda emzirme konusu da etkilenebilmektedir. HIV, anne sütü ile bebeğe geçebilmektedir. Bu nedenle HIV’i olan kadınların bebeklerini emzirmemeleri tavsiye edilmektedir. Bu nedenle bebek maması kullanılması yerinde olacaktır.
HIV nasıl bulaşır?
Günlük temaslar ile HIV bulaşmamaktadır. Bu da sarılma, öpüşme, dans etme ya da el sıkma ile HIV ya da AIDS’in bulaşmayacağı anlamına gelmektedir.
HIV, hava veya su yoluyla ya da böcek ısırığı ile bulaşmaz.
Risk Faktörleri
Bir kişinin yaşı, ırkı, cinsiyeti ya da cinsel yönelimi fark etmeksizin HIV ya da AIDS ile enfekte olabilmektedir. Ancak aşağıdakilerin olması durumunda kişinin bunlara yakalanma riski artmaktadır:
Korunmasız cinsel ilişki: Her cinsel ilişkide kondom kullanın. Ayıca anal seksin, vajinal seksten daha riskli olduğu bilinmektedir. Birden fazla seks partneri bulunması durumunda da HIV riski artmaktadır.
Cinsel yolla bulaşan hastalıklar: Pek çok hastalık, cinsel organlarda açık yaralar olmasına neden olmaktadır. Bu yaralar, HIV’in vücuda girmesi için açık kapı gibidirler.
Damar içi ilaçlar: Damar içi ilaç kullanan kişiler iğnelerini ve enjeksiyonlarını başka insanlarla paylaşıyorlarsa HIV bulaşma riski artar.
HIV Tanısı için Yapılan Testler
HIV tanısı için pek çok farklı test kullanılabilmektedir. Sağlık uzmanları kişiler için uygun olan testlere karar vereceklerdir.
Antikor/antijen testleri
Antikor/antijen testleri, HIV tanısında en çok kullanılan testlerin başında gelmektedir. HIV bulaştıktan sonra genelde 18-45 gün içinde pozitif sonuçlar testte çıkabilmektedir.
Bu testler kanınızdaki antikor ve antijenleri kontrol eder. Antikor, vücudun enfeksiyon ile savaşmak için kullandığı bir proteindir. Antijen ise virüsün bağışıklık sistemini harekete geçiren bir parçasıdır.
Antikor testleri
Bu testler sadece antikorları kontrol etmek için kullanılmaktadır. HIV bulaştıktan sonra 23-90 gün içinde kişilerde HIV antikorları gelişmeye başlar. Bunlar, kanda ya da tükürükte bulunabilmektedir.
Kan ya da ağızdan alınan örnekler alınarak bu testler yapılabilmektedir.
Nükleik asit testi (NAT)
Bu pahalı test genelde tarama amaçlı olarak değil HIV’in erken dönem belirtilerini gösteren ya da risk faktörüne sahip olan kişiler içi yapılmaktadır. Bu testte vücuttaki antikorlara bakılmaz; virüsün kendisine bakılır. HIV’in kanda tespit edilebilmesi için 5-21 gün geçmesi gerekmektedir. NAT yapıldığında bu teste genelde antikor testi eşlik eder ya da doğrulama sağlanır.
HIV Tedavisi
HIV ya da AIDS için günümüzde kesin bir tedavi bulunmamaktadır. Enfeksiyona sahip olmanız durumunda vücudunuz bundan kurtulamaz. Ancak bazı ilaçlar HIV’i ve neden olduğu komplikasyonları kontrol altına alabilmektedir. Bu tedavide antiretroviral terapi (ART) uygulanır. HIV tanısı almış herkes enfeksiyonun hangi aşamasında olursa olsun ART’a başlamalıdır.
ART, genelde farklı ilaç sınıflarından üç ya da daha fazla ilacın kombinasyonundan oluşur. Bu tedavi, kandaki HIV miktarını azaltmak için en iyi yoldur.
Ayrı sınıflardaki ilaçların her biri virüsü farklı yönlerden engeller. Tedavide genelde farklı ilaçlarla şunlara dikkat edilir:
- Her bir bireyin ilaç direnci hesaba katılması (viral genotip)
- İlaca dirençli olan yeni HIV türleri yaratmaktan kaçınılması
- Kandaki virüsün baskılanmasını en yüksek düzeye çıkarılması
Tedavide genelde aynı sınıftan iki ilaç kullanılırken bir diğer sınıftan ise bir ilaç kullanılır.
Anti-HIV ilaçların sınıflandırması şu şekildedir:
Nükleozid Revers Transkriptaz İnhibitörler (NNRTI): HIV’in kendisini kopyalayabilmesi için ihtiyaç duyduğu proteini devre dışı bırakır.
Nükleozid/Nükleotid revers transkriptaz inhibitörleri (NRTI): HIV’in kendi kopyalarını oluşturmak için ihtiyaç duyduğu yapı taşlarının hatalı bir çeşididir.
Proteaz inhibitörleri (PI): HIV’in kendisini kopyalaması için ihtiyaç duyduğu diğer bir protein olan HIV proteazı devre dışı bırakır.
İntegraz inhibitörleri: İntegraz isimli, HIV’in genetik materyalini CD4 T hücrelerine aktarmak için kullandığı proteini devre dışı bırakır.
Giriş ve füzyon inhibitörleri: HIV’in CD4 T hücrelerine girişinin engeller.
Tedaviye başlamak ve tedaviyi sürdürmek
HIV ile enfekte olmuş herkes, CD4 T hücrelerinin sayısına ya da belirtilere bakılmaksızın antiviral ilaçlar kullanmalıdır.
ART, kanda tespit edilemeyen HIV viral yükü sağlamak ile sağlıklı kalabilmek açısından önemlidir.
ART’ın etkili olabilmesi için sizin için reçetelenmiş ilaçları hiçbir dozu atlamadan ya da unutmadan kullanmanız gerekmektedir. ART, şu konularda fayda sağlamaktadır:
- Bağışıklık sistemini güçlü tutmak
- Enfeksiyona yakalanma riskini azaltmak
- Tedaviye dayanıklı HIV’in gelişmesi şansını azaltmak
- Başka insanlara HIV bulaşması şansını azaltmak
HIV tedavisine devam etmek zorlayıcı olabilmektedir. Bu nedenle doktorunuzla olası yan etkiler, ilaçları almanın zorluğu ve tedaviye devam etmeyi zorlayabilecek bir durum ya da madde kullanımı olup olmadığını konuşmalısınız.
Doktorunuzla düzenli olarak görüşmeniz, doktorunuzun sağlığınızı takip etmesi ve tedaviye olan yanıtı görmesi açısından önemlidir. Bu nedenle HIV terapisi ile ilgili sorunlar yaşıyorsanız doktorunuzla birlikte çalışarak bu zorlukları yönlendirmenin bir yolunu bulabilirsiniz.
HIV Tedavisinin Yan Etkileri
HIV tedavisinde görülen yan etkiler şunlar olabilmektedir:
- Mide bulantısı, kusma ya da ishal
- Kalp rahatsızlıkları
- Böbrek ya da karaciğer hasarı
- Kemiklerin güçsüzleşmesi ya da kaybı
- Anormal kolestrol seviyeleri
- Yüksek kan şekeri
- Uyku problemleri gibi bilişsel ya da duygusal problemler
Yaşa Bağlı Rahatsızlıklarla İlgili Olarak Tedavi
HIV’iniz varsa yaşlanmanın bir parçası olarak ortaya çıkan bazı sağlık sorunları ile başa çıkmanız zor olabilir. Yaşa bağlı ortaya çıkan kalp, kemik ve metabolik rahatsızlıklarda kullanılan ilaçların bazılarının HIV ilaçları ile etkileşimi kötü olabilir. Bu nedenle doktorunuzla diğer sağlık sorunlarınızı ve aldığınız ilaçları konuşmanız önemlidir.
Başka bir doktor tarafından verilen ilaçları kullanmadan önce de HIV terapiniz hakkında onu bilgilendirmeniz gerekir. Bu sayede doktorunuz da ilaçlar arasında etkileşim olmadığından emin olur.
HIV Tedavisine Yanıt
Doktorunuz, HIV tedavisine verdiğiniz yanıtı görmek için viral yükünüze ve CD4 T hücrelerinin sayısına bakacaktır. Bu değerler, başlarda 2 ve 4 haftada bir sonrasında ise her 3 ila 6 ayda bir kontrol edilecektir.
Tedavinin amacı viral yükü, kandan tespit edilemeyecek miktara kadar azaltmaktır. Bunun anlamı, HIV’in yok olacağı demek değildir. HIV kanda bulunmasa da vücutta lenf bezleri ve iç organlarda kalmaya devam etmektedir.
Hayat Tarzında Değişiklikler ve Evde Yapılabilecekler
Tıbbi tedavi görürken bir yandan da kendinize bakmanız önemlidir. Aşağıdaki öneriler uzun süre sağlıklı kalmanız açısından faydalı olacaktır:
Sağlıklı gıdalar tüketin: İyi bir şekilde beslendiğinizden emin olun. Taze meyve ve sebzeler, tam tahıl ve yağsız protein güçlü kalmanıza yardımcı olurken enerji verir ve bağışıklık sisteminizi destekler.
Çiğ et ve yumurtadan kaçının: Gıda kaynaklı hastalıklar özellikle HIV ile enfekte olan kişilerde ciddi sorunlara yol açabilmektedir. Bu nedenle et yemeden önce iyice pişirmelisiniz. Ayrıca pastörize edilmemiş süt ürünlerinden, çiğ yumurtadan ve suşi gibi çiğ deniz ürünlerinden kaçınmalısınız.
Aşı olun: Zatürre ve grip gibi enfeksiyonları önlemek için aşı olmanız gerekebilir. Ayrıca doktorunuz HPV, hepatit A ve B gibi durumlar için de aşı olmanızı önerebilir. İnaktif aşılar genelde soruna yol açmayacaktır ancak canlı virüslerin kullanıldığı aşılar zayıflamış bağışıklık sistemi için güvenli olmayacaktır.
Evcil hayvanınızın bakımını ihmal etmeyin: Bazı hayvanlar parazit taşıyabildikleri için HIV pozitif olan kişilerde enfeksiyona neden olabilmektedir. Kedi dışkısı toksoplazmaya neden olabildiği gibi sürüngenler salmonella, kuşlar ise kriptokok ve histoplasmozis taşıyabilmektedir. Bu nedenle evcil hayvanla temastan sonra ya da kumunu değiştirdikten sonra ellerinizi yıkamanız önemlidir.
Alternatif Tedaviler
HIV ile enfekte olmuş kişiler bağışıklık sistemlerini güçlendirmek ya da anti-HIV ilaçların yan etkilerini engellemek için takviyeler deneyebilmektedir. Ancak besin takviyelerinin bağışıklığı güçlendirdiğine yönelik bilimsel kanıtlar olmadığı gibi bu takviyeler, ilaçlarla etkileşime girebilmektedir. Bu nedenle besin takviyeleri almadan ve alternatif tedaviler denemeden önce doktorunuza mutlaka danışın.
Takviyeler fayda sağlayabilir
Asetil L-karnitin: Önceki araştırmalarda, asetil L-karnitinin uyuşukluk, sinir sıkışması ve güçsüzlük gibi diyabet hastalarında görülen belirtilerin azaltılması için kullanıldı. Bu takviyeleri HIV’e bağlı yan etkilerin rahatlatılmasında kullanılabilir.
Protein tozu ve bazı amino asitler: Protein tozu, HIV ile enfekte olmuş kişilerin kilo almasına yardımcı olabilmektedir. Ayrıca ishali azalttığı ve CD4 T hücrelerinde artış sağlıyor gibi görünmektedir. L-glutamin, L-arjinin ve HMB gibi aminoasitler de kilo alımına yardımcı olabilmektedir.
Probiyotikler: Probiyotiklerin HIV’e bağlı olarak görülen ishalde yardımcı olduğunu gösteren araştırmalar bulunmaktadır. Ancak probiyotikler sadece doktor tavsiyesi ile kullanılmalıdır.
Vitamin ve mineraller: A,D, E, C ve B vitaminleri ve çinko, demir ve selenyumun da takviye olarak alınması faydalı olabilmektedir.
HIV ile Yaşamak
HIV’de en önemli şey bir an önce antiretroviral terapiye başlamaktır. Bu tedavi, HIV’in viral yükünün düşük seviyede tutmak ve bağışıklık sistemini güçlü tutmak için gereklidir. Ayrıca doktorunuzla düzenli olarak görüşmeniz de önem taşımaktadır.
HIV ile yaşayan kişilerin şu konulara dikkat etmesi önemlidir:
Sağlığınız, önceliğiniz olsun: HIV ile yaşayan kişilerin iyi bir beslenme düzenine sahip olması, düzenli egzersiz yapması, dinlenmesi, tütün ürünleri ve uyuşturucu maddelerden uzak durması, yeni bir belirti gördüklerinde doktorlarına haber vermesi önemlidir.
Duygusal sağlığınıza odaklanın: HIV ile yaşayan insanlara psikolojik destek veren, bu konuda uzmanlaşmış terapistler bulunmaktadır.
Güvenli cinsel hayat önemlidir: Her cinsel ilişkide kondom kullanın. Diğer cinsel yolla bulaşan hastalıklar için test olun.
PrEP ve PEP hakkında doktorunuzla konuşun: PrEp genelde HIV’i olan insanlarla ilişkisi olan kişiler için uygulanmaktadır. PEP ise bulaşma riskini azaltabilmektedir.
Etrafınızda sevdiğiniz insanlar olsun: HIV tanısı alan bir kişi bunu başta insanlara yavaş yavaş söylemeyi tercih edebilir. Bu nedenle sizi yargılamayacak ve destek olacak insanların olması önemlidir.
Destek alın: HIV destek gruplarına katılabilir, sizinle aynı sorunlarla yüzleşen insanlarla konuşabilirsiniz.
HIV’de Yaşam Süresi
1990’larda 20 yaşında HIV pozitif olan bir insanın yaşam süresi beklentisi 19 yıldı. Ancak 2011 itibariyle 20 yaşında HIV pozitif olan birisi 53 yıl daha yaşayabilir.
Yaşam süresinin uzaması, antiretroviral terapi sayesinde olmuştur. Düzenli bir tedavi ile HIV sahibi olan kişiler uzun süre yaşayabilmektedirler.
HIV’li bir kişinin yaşam süresi üzerinde şunlar belirleyici olmaktadır:
- CD4 hücre sayısı
- Viral yük
- HIV ile ilişkili ciddi hastalıklar
- Madde kullanımı
- Sigara
- Tedaviye bağlılık ya da tedavi yanıtı
- Diğer sağlık sorunları
- Yaş
Antiretroviral terapi, HIV’in AIDS’e dönüşmesini engelleyebilmektedir. HIV, AIDS’e dönüştüğü zaman beklenen yaşam süresi tedavi görülmezse 3 yıl olarak öngörülmektedir.